Cem KüçükHaber 7
Atatürk elbette diktatördü!
Atatürk neticede bir tek adamdı. Fikirleri asla tartışılmaz ya da onlara karşı gelinmezdi. İtiraz edeceklerin akıbetleri belli değildi.
Mustafa Kemal bir Osmanlı
paşasıydı. Abdülhamit'in kurduğu okulda okudu. İttihat ve Terakki Partisi
üyesiydi.
Enver, Talat, Cemal Kupa üçlüsünden farklıydı Atatürk. Evet,
hırslıydı. İhtiraslıydı. Planları vardı. Ama Enver gibi tedbirsiz ve akılsız
değildi. En az onlar kadar vatanseverdi. Kupa Üçlüsü (Enver, Talat, Cemal)
Turan ülkesine ciddi biçimde inanmış askerlerdi.
Bu üçlü Almanlarla işbirliği yaptı. Sırtlarını Almanlara
dayayarak her şeyi halledeceklerini sandılar. Daldıkları hülyalardan bir türlü
uyanamadılar. Abdülhamit'in 33 yıl savaşa sokmamayı başardığı Osmanlı
İmparatorluğu 1. ve 2. Balkan Savaşları'yla neredeyse çapulcu ordularına
yenildi ve önemli topraklarını kaybetti.
Enver,Talat, Cemal üçlüsü bu yenilgi üzerine soluğu yurtdışında
aldılar. Durum o kadar kötüydü ki, halk üzerinde İttihat ve Terakki üniformalı
bir subay gördüğünde hemen üzerine saldırıyordu.
Mustafa Kemal darmadağın olmuş ve iflas noktasına gelmiş orduyu
toparlaması için bizzat Vahdettin tarafından Samsun'a gönderilmişti. Resmi
tarih hayranları nedense bu ve buna benzeyen birçok gerçeği görmezler.
Sonuçta Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı'yla ülkeyi düze çıkardı.
Ancak Misak-ı Milli sınırları içindeki Musul-Kerkük'ü İngilizlere bırakmak
zorunda kalmıştı. I. Meclis'te bu konuda sert tartışmalar olmuş, Atatürk'e sert
muhalefet yapan Ali Şükrü Paşa, Topal Osman tarafından öldürülmüştü.
Atatürk döneminde bu tür sert tedbirler pek sık görülecekti.
Neticede Mustafa Kemal 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'i kurdu ve modern Türkiye'nin
temellerini attı. Bugün Cumhuriyet'i hararetle savunanlar nedense Cumhuriyet'le
ne anlatılmak istendiğini hiç anlamadılar. Cumhuriyet demokrasi olmadan hiçbir
anlam ifade etmez. İngiltere bildiğin krallıktır, ama demokrasi vardır. İran,
Azerbaycan, Suriye gibi ülkelerde Cumhuriyet vardır ama demokrasi yoktur.
Serbest seçim yoktur. Ülke tek bir kişinin ya da zümrenin yönetimi altındadır.
Bizdeki Cumhuriyet sonraları Kemalizm illetine bulaştırılınca
maalesef ortaya hiç istenmeyen bir yönetim çıktı. Bugünlerde çok sık
yaşadığımız, "Atatürk diktatör müydü?" tartışması biraz da bu
kavramların içlerinin yeterince doldurulmamasından kaynaklanır. Ya da bir kesim
tarafından kavram kargaşası yaratılarak meselenin özü anlaşılmaz.
Atatürk diktatör müydü, sorusunun cevabı bellidir. Elbette
diktatördü. Başka türlüsü olabilir miydi? Olabilirdi, ama bunun nedensellik
ilkesinin açığa kavuşturulması gerekir.
Bir kere Cumhuriyet ilan edildi, ama ülkede başka parti yoktu.
Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Terakkirperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Ama
bunlar kısa sürede kapatıldı. Eğer bu iki parti seçimlere girse muhtemelen
Cumhuriyet Halk Fırkası yenilgiye uğrayacaktı. Tamam, Atatürk dehaydı, iyi
komutandı. Ama Atatürk'ün izlediği politika ülkenin yapısına ters ve halkı
dışlayan bir modeldi. Serbest seçim yok, demokrasi yok, haklar yok.
Dayatılan her reforma ya da
inkılâba kimsenin itiraz etme şansı yoktu. İstiklal Mahkemeleri'nin kayıtları
hâlâ tam olarak açıklanmadı. Taha Akyol'un muhteşem kitabı "Ana Hangi Atatürk?" Atatürk'ün
ne tür siyasetler izlediğini, nasıl fikir değişikliğine gittiğini, onun kafa
yapısını örneklerle anlatır.
Ayrıca Andrew Mango'nun Atatürk biyografisi Atatürk'ün daha
hayattayken kendi putunu nasıl yarattığını ve tüm ülkeye diktirdiği kendi
heykelleriyle Kemalizm ideolojisinin temellerini attığını ortaya koyuyor.
Atatürk neticede bir tek adamdı. Fikirleri asla tartışılmaz ya
da onlara karşı gelinmezdi. İtiraz edeceklerin akıbetleri belli değildi.
Cephede omuz omuza çarpıştığı asker arkadaşlarını harcamaktan hiç imtina
etmemiştir Atatürk.
Hatta ömrünün sonuna doğru, "Arkamda bıraka bıraka bir
diktatörlük bırakıyorum" dediği rivayet edilir. Bu yüzden İsmet Paşa'yı
Başbakanlık görevinden aldığı ve ölene kadar hiç konuşmadığı bilinir.
Atatürk'ün diktatör olduğu tezine verecek cevabı olmayıp sağda
solda küfür edenler o dönem dünya siyasetinin böyle olduğunu savunurlar. Ama
yanılıyorlar. İngiltere ve Fransa'da demokrasi vardı. Serbest seçimler
yapılıyordu. Bizde yoktu, yapılmıyordu. Ta ki 1946 yılında Batı dayatıncaya
kadar. O dönem Almanya ve İtalya'da faşist yönetimlerin iktidarda olması bir
şey değiştirmez. Kaldı ki bu iki ülke İkinci Dünya Savaşı'ndan yenik
ayrıldılar.
Atatürk diktatördü. Belki durumun sandığı kadar kötü gideceğine
inanmıyordu. Belki demokrasiye inanmıyordu. Muhalif gördüğü herkesi sindirmiş,
azıcık isyan eden her kitleyi de sert bir şekilde bastırmıştı. Sabiha Gökçen'in
Tunceli'yi bombalaması hâlâ unutulmaz.
Kim bilir daha bilmediğimiz neler var... Umarım onları da yakın
gelecekte öğreniriz.
Cem Küçük / Haber 7